Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Dışişleri Bakanı, 20 Şubat 2025’te Şam’da Suriye Arap Cumhuriyeti’nin geçici lideri ve Dışişleri Bakanı ile kritik bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmeye dair GKRY’nin resmi sitesinde, Kıbrıs meselesinin ve deniz hukukunun vurgulandığı bir açıklama yapıldı. Bu temas, Doğu Akdeniz’de jeopolitik dengeler açısından önemli bir gelişme olarak dikkat çekiyor.
GKRY’nin, Suriye’nin uluslararası topluma entegrasyonunu desteklediğini açıklaması, bir yandan Şam yönetimine yönelik Batı ve AB etkisini artırmayı hedeflerken, diğer yandan Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımı ve deniz yetki alanları konularında bir zemin hazırlama çabası olarak değerlendirilebilir. Mavi Vatan doktrini çerçevesinde, Türkiye ve KKTC açısından bu gelişmenin stratejik anlamı iyi okunmalıdır.
Suriye’nin Tavrı ve KKTC
Gazeteci Dr. Sefa Karahasan, Suriye’nin GKRY ile temasına ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
“Suriye’nin Rum Dışişleri Bakanı’nı ‘Kıbrıs Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı’ olarak kabul etmesi doğaldır. BM’nin Ada’da resmen tanıdığı yapı, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’dir ve bu cumhuriyetin kurucusu ve ortağı da Türklerdir. Elbette duygusal tepkiler verilebilir. Ancak ‘Suriye yönetimi KKTC’yi sattı’ veya ‘Rumları tanıdı’ gibi söylemler gerçeklikten uzak olur. Suriye, diğer Türk devletleri gibi diplomatik ilişkilerini yürütmek zorundadır.”
Burada kritik nokta, Suriye’nin Doğu Akdeniz’deki jeopolitik dengeleri nasıl yöneteceğidir. Türkiye’nin Suriye’deki iç savaş sürecinde ve sonrasında oynadığı rol göz önüne alındığında, Şam yönetiminin Ankara ile ilişkilerini göz ardı ederek bölgesel politikalar üretmesi mümkün değildir. Sonuçta, Türkiye’nin askeri ve diplomatik hamleleri olmasaydı, Suriye’de bugünkü yönetimin ayakta kalması çok daha zor olacaktı.
Bu bağlamda, Suriye’nin Türkiye’yi karşısına almadan dengeli bir politika izlemesi kaçınılmazdır. GKRY ile temaslarını artırması, Ankara’nın Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını görmezden geldiği anlamına gelmez. Ancak Şam, Türkiye ile yeniden güçlenen ilişkilerini tehlikeye atmadan, hassas bir diplomatik çizgide yürümek zorundadır.
Özellikle son yıllarda Türkiye’nin, Suriye ile kontrollü bir normalleşme sürecine girdiği göz önüne alındığında, bu tür temasların uzun vadede KKTC’nin de benzer ilişkiler kurabilmesi için bir kapı aralayabileceği söylenebilir. Nitekim, Suriye ile doğrudan bir temas kurulması durumunda, KKTC Cumhurbaşkanı’nın da Şam’ı ziyaret etme ihtimali gündeme gelebilir, gelmelidir.
Mavi Vatan ve Jeopolitik Strateji
Türkiye, Mavi Vatan stratejisi kapsamında Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları ve enerji kaynakları üzerindeki haklarını korumaya yönelik kararlı bir duruş sergilemektedir.
Suriye ile diplomatik temaslarını artırması, GKRY’nin KKTC ve Türkiye karşıtı kurduğu koalisyona Suriye Arap Cumhuriyeti’ni dahil etme çabaları olarak görülebilir. Bölgedeki enerji paylaşımı konusunda yeni iş birlikleri kurma girişimi olarak değerlendirilebilir. Ancak Türkiye’nin Libya ile yaptığı Deniz Yetki Alanları Anlaşması ve bölgede aktif varlığı, bu tür hamleleri dengeleyecek güce sahiptir.
Türkiye ve KKTC açısından bu gelişme, yalnızca bir diplomatik hamle olarak değil, uzun vadeli stratejik bir adımın parçası olarak ele alınmalıdır. Suriye’nin Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’yi dışlayan bir denkleme dahil olması pek olası görünmese de, bu tür diplomatik açılımlar, bölgedeki güç dengeleri açısından dikkatle takip edilmelidir.
Sonuç olarak, GKRY’nin Suriye ile temas kurması Türkiye ve KKTC’ye karşı doğrudan bir tehdit olarak algılanmamalıdır. Ancak Doğu Akdeniz’deki enerji ve deniz yetki alanları mücadelesinde, Türkiye’nin kararlı duruşunu sürdürmesi ve KKTC’nin uluslararası alanda daha fazla görünürlük kazanması gerektiği açıktır.
Mavi Vatan doktrini, sadece askeri değil, diplomatik ve ekonomik hamlelerle de desteklenmelidir.