Askeri Tersaneler İstanbul, Gölcük, İzmir gibi 1. Derece deprem bölgelerinde bulunuyor. İzmir’in bakım onarım alanında hizmet verdiği düşünülürse üretim yapan tüm askeri tersaneler Marmara Bölgesi’nin batısında bulunuyor. Bu durumun deprem ve savaş durumlarında yaratacağı dezavantaj ve avantajlar nelerdir?
Özel tersaneler şimdiye kadar hep fırkateyn, korvet, hücumbot dışı, destek sınıfı denebilecek gemileri üretti. TCG Anadolu ile bir kırılma yaşandı denebilir. Özel tersaneler askeri gemi inşa programlarında daha aktif olmalı mı? Evet ise özel tersaneler nasıl daha aktif rol oynayabilir?
Bir dönem Mersin Taşucu Limanı’nda barış zamanı sivil, savaş zamanı askeri kullanım maksatlı bir tersane inşası gündemdeydi. Sizce mevcut tersanelere ek Adalar Bölgesi, Akdeniz ve Karadeniz’de belki de Kıbrıs’ta tersane-tersaneler inşa edilmeli mi?
Cem Gürdeniz:
Türkiye’nin yıllardır süregelen bir gemi inşa şekli var. Muharip gemilerin sınıfların ilkini Türk Deniz Kuvvetleri üretir. TCG Anadolu LHD gemisi İspanyol tasarımı bir gemi. Meko’lar yani Yavuz ve Barbaros sınıflarından farkı yok. Meko’lar da Alman tasarımıydı. TCG Anadolu’yu üretmek özel bir tersane için büyük bir başarıdır. Ancak Türk Deniz Kuvvetleri de üretebilirdi. Deniz Kuvvetleri yapsaydı milli dizaynda ısrar ederdi. Çünkü Deniz Kuvvetleri muharip gemilerde yabancı tasarım kullanmamayı istiyor. Bu isteği MİLGEM ve İ sınıflarında görüyoruz.
Tabi ki özel tersanelerin ABD’deki gibi en büyük ve yetenekli muharip unsurları üretmesini isteriz. Ama özel tersanelerde şöyle bir problem var, özellikle kendi dizaynlarını kullandıkları zaman prototip üretmek sorumluluk isteyen bir görev. Gemi teslim edildiğinde sorun çıkabilir. Bu daha önce yaşandı da.
Yardımcı gemilerde hiçbir sorun yok. Kendi tasarımımızın olması gurur verici. Çok yetenekli mühendislerimiz ve tasarım ofislerimiz var. Yardımcı gemilerde özel sektör devam edebilir diye düşünüyorum. Ama muharip gemilerde prototip yani ilk gemi mutlaka Bahriye tarafından üretilmeli ve ilk gemi doğrulandıktan sonra istekli özel sektör tersanelerine devredilmeli. Bu şekilde Bahriye tersanesi yeni projelerle ilgilenmeye başlasın.
Amirallik dönemimde çok sayıda küçük tersanenin olmasına karşı çıktım.
Amirallik dönemimde çok sayıda küçük tersanenin olmasına karşı çıktım. Bir araya gelinmesi ve rol paylaşımı yapılmasını önerdim ancak bu fikirlerim eleştirildi. Biz Türkler mikro milliyetçiliği, hemşericiliği çok severiz. Küçük olsun, benim olsun deriz.
Bir araya gelinip dünya çapında rekabet edecek bir konsorsuyum oluşturulmalı. Şimdiki durumda yat ve kimyasal madde taşıyan sivil gemi yapımında uzmanlaşırken yolcu gemisi üretimi, süper tanker üretimi, dökme yük gemisi yapımı gibi alanlarda o derece öne çıkamıyoruz.
Çin 1990’larda gemi inşa sayanine başladı ancak kısa sürede rekabetçi olmayı başardı. Güney Kore’de aynı şekilde.
Devletin gemi inşa programına yönelik bir strateji politikasının olması gerekiyor.
Bizim Akdeniz’de büyük bir tersanemiz yok. Mavi Vatan Mücadelesi 21. yüzyılın en büyük mücadelesi. Öncelikle devletin gemi inşa programına yönelik bir strateji politikasının olması gerekiyor. Hedefler belirlenmeli. Bu sadece Savunma Sanayii Başkanlığı’na bırakılacak bir görev değil. Halbuki Türkiye’nin topyekün gemi inşa sanayine yönelik bir programı olmalı. Bu sektör Türkiye’nin hayati öneme sahip jeopolitik sektörüdür.
Depreme karşı önemleri almalı, depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. Güney Kore ve Japonya’da deprem gerçeği var. İki ülke de dünya gemi inşa devi. Deprem olacak diye bu bölgelere yatırım yapmamak gibi bir durum olamaz.
Türkiye’nin özellikle Akdeniz’de çok büyük bir stratejik boşluğu var.
Türkiye’nin özellikle Akdeniz’de çok büyük bir stratejik boşluğu var. Bu kabul edilemez. Mersin Taşucu’nda tersane Milli Güvenlik Kurulu’nda karar çıkmasına rağmen yapılamadı. O dönem sahte Alman Çevre Vakıflarının saf halkı kandırarak hem onarım hem inşa tersanesinin yapılmasını engellediler. Bunu affetmiyorum. Bir denizci olarak o Alman Vakıflarına uyarak kararı Danıştay’a kadar götürüp başlayan süreci durduranları da affetmiyorum. Bu günleri göremediler.
Eğer bügün Doğu Akdeniz’de ciddi bir kriz çıkar, bir geminin tamirata ihtiyacı olursa kullanılacak havuz yok. Sadece Muğla Aksaz Deniz Üssü’de büyük bir yüzer havuz var, Akdeniz’de başka havuz yok. Bunu Türkiye’nin ciddi bir şekilde sorgulaması lazım. Gurur duyuyoruz 1700 km sınırımız var diye, Akdeniz’e kıyımız var diye. Kaç tersanemiz var? Malesef hiç yok. Mersin Taşucu’na devlet kararı olmasına rağmen kuramıyoruz.
Anadolu Selçuklu Devleti Alanya’ya tersane kurmuştu, Sinop’a tersane kurmuştu. Bizim 21. yüzyılda Akdeniz’de bir tersanemiz yok. Bu durumu her yerde eleştiriyorum.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde sadece minicik bir tersane bulunmakta. Sahibi Türkiye’den Kıbrıs’a yerleşip tersaneyi açmıştır. Ada Devleti , ada insanları ancak ciddi birer tersane ve liman yok.
Karpaz Bölgesi’ne bir adet yat limanı kuruldu. Sahibi İsrailli. Karpaz Bölgesi çok yoğun yat potansiyeline sahip bir bölge değil. Ancak bölge oldukça büyük bir yat limanı kuruldu. Liman gayet büyük, bir korvet dahi yanaşabilir. Bunda iyi niyet aranamaz.
KKTC yöneticileri sorgulanmalı: “Neden bir tersane, liman kurmadınız?”
Özel röportajdır. Kaynak gösterilerek kullanılabilir.
© 2022 Mavi Vatan - Yeni Nesil Medya