İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi’ni kapsayan Boğazlar, jeopolitik ve jeostratejik bir köprü niteliğiyle önemli deniz yollarından biridir. Bu özelliklerinin yanı sıra askeri, siyasi ve ekonomik önem de boğazları önemli kılmaktadır. Boğazlar aynı zamanda Karadeniz’e çıkış kapısı olduğundan bu denize kıyısı olan devletler içinde güvenlik açısından sınırlarını koruma adına önem arz etmektedir. 2. Dünya Savaşına doğru giderken Türkiye’nin Almanya ve İtalya’nın yayılmacı politikalarına önlem olarak kendi güvenliğini sağlamak amacıyla boğazların statüsünü tekrar gündeme getirmek için ilgili devletlere nota göndermiştir.
Bunun üzerine İsviçre’nin Montrö şehrinde toplanan uluslararası konferansa Türkiye, İngiltere, Fransa, Sovyet Rusya, Japonya, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya ve Romanya katılmıştır. 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması’nda Boğazlar ile ilgili Türkiye’nin egemenlik haklarını ve güvenliğini zaafa uğratan hükümler yer alıyordu. Savaşa giden süreci iyi değerlendiren Türkiye’nin girişimleri ile Montrö Boğazlar Sözleşmesi 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalandı. Bu anlaşma ile daha önce denetimi bir komisyonda olan boğazlar artık tamamen Türk hakimiyetine girmiş bulunmaktaydı. Lozan da asker bulundurulamayacağı belirtilen boğazlarda artık Türkiye asker bulundurabilecek ve gerekli tahkimatı yapabilecekti.
Lozan Anlaşması’na oranla, hem Türkiye hem de Karadeniz Devletleri lehine bazı değişiklikler de getirmiştir. Özellikle savaş gemilerinin boğazlardan geçmesi meselesinde, Türkiye tarafsız ve savaş dışı ise, savaşan tarafların gemileri boğazlardan geçemeyecekti. Türkiye bir savaşa girerse veya kendisini savaş tehlikesi karşısında görürse, diğer devletlerin savaş gemilerinin boğazlardan geçmesi tamamıyla Türkiye’nin kendi kararına bağlı olacaktır. Eğer Montrö sözleşmesi olmasaydı herhangi bir savaş tehlikesinde Türkiye Boğazlardan geçecek savaş gemilerini engelleyerek güvenliğini sağlayamazdı. Yine bu sözleşmeye göre bölgede herhangi bir savaş durumunda Türkiye tarafsızlığını sağlayamaz, büyük devletlerin savaş gemilerini Karadeniz’de bulundurma hakkı doğar bu durum bölge ülkelerini olumsuz etkiler ve Türkiye’nin baskı kalmasına yol açardı.
Bundan dolayı Montrö bölgede barış ve güvenlik içinde gerekli dengeyi sağlayan önemli bir mihenk taşıdır. Bu antlaşma sonucunda Türkiye, Lozan Antlaşması ile güvenliğini ve egemenliğini sınırlayan boğazlar statüsünü, dönemin değişen güçler dengesinden çok iyi yararlanarak değiştirmeyi ve kendi lehine çevirmeyi başardı. Türk Boğazları’nda çok hassas dengelere dayanan yeni bir statünün kurulması, Türkiye’ye olduğu kadar bölge ve dünya devletler arası siyasette bir uyuşma ve barış havası estirdi. 9 Kasım 1936 tarihinde yürürlüğe giren ve süresi yirmi yıl olarak belirlenen sözleşme, imza tarihinden itibaren seksen dört yıl geçmiş olmasına rağmen halen yürürlüktedir. Bu da sözleşmenin, o günün koşullarına göre büyük bir öngörü ve diplomatik başarı ile hazırlandığının en büyük göstergesidir. Bu sebeple Montrö Boğazlar Sözleşmesi, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin milletler arası alanda kazandığı itibarın bir simgesi olarak dış politikada kazandığı en önemli zaferlerden birisidir.
Anlaşma o dönemin şartlarına göre olanüstü bir ileri görüşlülük ile yapılmıştır. Bugün bile boğazlardan geçen Karadeniz’e kıyısı olmayan donanmalar savaş gemisi geçirirken Montrö’ye takılıyor. Geçiş için belirli tonaj, tanım ve süre kısıtlamaları bulunuyor.
Karadeniz’e kıyısı olsa da Rusya tek uçak gemisi Amiral Kuznetsov’u Boğazlardan rahat geçirebilmek için gemiyi uçak gemisi olarak değil, uçak taşıyan güdümlü füze kruvazörü olarak adlandırdı. Gemide dünyada diğer savaş gemilerinde bulunmayan saldırı ve savunma füzeleri ile donattı.
İhtifal: Anma töreni, merasim (TDK)
Yazar: Furkan BAKIR